ASPENDOS ANTİK KENTİ
Antik tiyatrosu ile özdeşlen ve neredeyse sadece tiyatrosu ziyaret edilen ancak antik kenti unutulan antik kent Aspendos, diğer adıyla Belkıs Pamphylia bölgesinde, Akdeniz’e dökülen antik Eurymedon (Köprüçay) nehri kenarında, kayalık bir tepenin üzerinde ve etrafındaki düzlükte kurulmuş bir kenttir. Tiyatrosu antik kentin önüne geçmiştir çünkü tiyatro sadece Anadolu’nun değil tüm Akdeniz dünyasının en iyi korunan Roma Dönemi tiyatrosu sayılmaktadır.
Aspendos, Serik ilçesinin 7 kilometre doğusunda bulunuyor. Bölgenin en büyük nehirlerinden olan Köprüçayı'nın dağlık bölgesinden düzlüğe ulaştığı yerde son yıllarda yapılan tespitlere göre M.Ö. 10. yüzyılda Akalar tarafından kurulmuş ve antik devrin en zengin kentlerinden biridir. Adı da Yunan göçleri öncesin Anadolu dilinden gelmektedir, yunan göçlerinden sonra ise kent büyümüştür. Önemli bir ticaret yolu üzerinde olduğu ve Köprüçay Irmağı ile limana bağlandığı için Aspendos, önemli kentler arasında yer almıştır.
Aspendos, M.Ö. 546’da Pers hakimiyeti altına girmiştir. Köprüçay (Antik Eurymedon) ise tarihte Eurymedon Savaşı ile ünlüdür, bu savaş Miltisdes'in oğlu Atinalı Kimon'un komutasındaki Yunan donanmasının MÖ. 469 (tarih kesin değildir) civarında Kserkes komutasındaki Pers donanmasını ağır bir yenilgiye uğratmasıyla sonuçlanmıştır. Burada Yunan hakimiyetine giren şehir daha sonra yeniden Pers işgaline uğrar ancak Büyük İskender Perge’yi ele geçirdikten sonra M.Ö. 333’te Aspendos’a girer ve burayı yeniden Yunan toprağı yapar.
Aspendos bölgede kendi adına madeni para bastıran ilk şehirlerden biridir. Tarihi MÖ. 5/4. yüzyıla uzanan bu gümüş sikkelerde şehrin adı yerel yazı ile Estwediiys olarak geçer.
Aspendos, eski çağlarda politik bir güç olarak önemli rol oynamasa da tüm Akdeniz dünyasının en geçerli parasını basması ve anıtsal yapılarla donanması ekonomisindeki rahatlıkla açıklanabilir hatta Aspendos Pers hakimiyetinde dahi kendi parasını basmaya ve kullanmaya devam etmiştir.
Aspendos diğer Pamphylia şehirleri gibi en parlak dönemine MS. 2. Ve 3. yüzyıllarda ulaşmıştır. Bugün hala bu bölgede görülebilen tiyatro, su kemerleri ve kilisesi ile anıtsal mimarinin büyük bölümü bu altın çağda yapılmıştır. Aspendos 13. Yüzyılda, Selçuklu Türklerinin yerleşimlerinin izlerini taşımaya başlamıştır. Özellikle I. Alaeddin Keykubat’ın hükümdarlığı sırasında tamamen restore edilen tiyatro, Selçuklu tarzında zarif çinilerle süslenmiş ve saray olarak kullanılmıştır.
ANTİK KENTİ GİRİŞ ÇIKIŞ SAAT VE ÜCRETLERİ
Antik kente Antalya yönünde Serik ilçesini geçtikten sonra yaklaştık 7 km sonra kuzeye doğru dönüş ile gidilmektedir ve yolda tabelalar ile bilgilendirme mevcuttur.
15 Nisan – 2 Ekim Yaz 08:00 – 19:00
3 Ekim – 14 Nisan Kış Açılış Saati: 08:00 – 17:00
2019 yılı için giriş ücreti 35 TL olarak belirlenmiş durumda ancak müzekart burada tabi ki geçiyor.
ASPENDOS ANTİK TİYATROSU
Antik kentin bugün için karayoluna yakın olan tarafında yani girişte görkemiyle büyüleyici tiyatro bulunmaktadır. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne aday olan Aspendos Antik Tiyatrosu Yunan geleneğine uygun olarak bir tepedeki bayıra yapılmıştır. Günümüzde giriş tiyatronun yapılmasından çok daha sonra inşa edilen ön cephedeki kapıdadır ancak orijinal giriş, sahne binasının iki ucundadır. Tiyatro yarım daire şeklindedir, yukarda 21, aşağıda 20 oturma sırası vardır. Tiyatro 7000-7500 kişiliktir. Tiyatro oturma sıralarının en üstünde daha sonraki bir tarihte yapıldığı düşünülen 59 kemerli galeri bulunmaktadır, Protokolün genel kuralı olarak her iki taraftaki girişlerin üzerinde bulunan localar imparatorluk ailesine ve kutsal bakirelere ayrılmıştır. Orkestradan başlayıp yukarı çıkarak, ilk sıra senatörlere, yargıçlara ve büyükelçilere, ikinci sıra ise şehrin diğer ileri gelenlerine ayrılmıştır. Diğer kısımlar tüm vatandaşlara açıktır. Kadınlar genellikle üst sıralarda otururlardı.
Tiyatronun en dikkat çekici öğesi sahne binasıdır. Yığma taştan yapılan iki katlı bu binanın alt katında, sanatçıların sahneye çıkışlarını sağlayan ortada büyük kapı ve bunun iki yanında da ikişer küçük kapı olmak üzere toplam 5 kapı vardır. Orkestranın hizasındaki küçük kapılar ise, vahşi hayvanların saklı tutulduğu yerlere açılan uzun koridorlara aittir. Sahnenün üstünün süslü şekilde ve ahşap bir çatı ile kapalı olduğu bilinmektedir.
Sütunlu üst kattın ortasındaki şarap tanrısı, tiyatroların kurucusu ve koruyucusu olan Dionysos’un kabartması vardır. Sahne binası cephesinin bazı bölümlerinde görülebilen beyaz sıvanın üzerindeki kırmızı zikzak motifler ise yukarıda belirtildiği gibi, Selçuklu dönemine aittir. Sahne binasının üst kısmı oldukça süslü ahşap bir çatı ile örtülmüştür.
Aspendos’taki tiyatro olağanüstü akustiğiyle de çok ünlüdür. Orkestranın ortasında çıkartılan en ufak bir ses bile en üst sıralardan bile rahatça duyulabilir.
Aspendos Tiyatrosu ile ilgili kuşaktan kuşağa aktarılan hikayeye göre; Aspendos Kralı, şehre kimin en fazla hizmet sunabileceğini görmek için bir yarışma düzenleyeceğini ve kazananın kızı ile evlenebileceğini duyurur. Karar günü geldiğinde, kral herkesin eserlerini inceler ve iki aday seçer. Bu adaylardan birincisi, şehre su kemerleri yolu ile çok uzak mesafelerden su getiren bir sistemi kurmayı başarmıştır. İkinci aday ise tiyatroyu inşa etmiştir. Kral birinci adaydan yana karar vermek üzere iken tiyatroya bir daha bakması istenir. Tiyatronun en üst galerisi civarında gezinirken nereden geldiği belli olmayan bir sesin derinden ve defalarca “Kral kızını bana vermeli.” dediğini duyar. Büyük bir şaşkınlık yaşayan kral, sesin nereden geldiğini arar ancak kimseyi bulamaz. Sonunda akustiğe hayran kalan Kral güzel kızını tiyatronun mimarına verir ve düğün töreni de bu tiyatroda yapılır.
Ancak bu hikayenin kötü şekilde sonuçlanan bir alternatif sonu daha vardır ve buna göre su kemerlerini inşa eden ile tiyatroyu inşa eden mimarlar kardeştir, kararsız kalan kral ise kızını ikiye böler ve kardeşlerin ikisine de verir.
Gelelim tiyatronun ne zaman yapıldığına, tiyatronun güneyinde bulunan bir yazıttan, tiyatronun İmparator Marcus Aurelius (M.S. 161-180) döneminde Theodoros isimli bir Aspendoslunun oğlu mimar Zeno tarafından yapıldığını biliyoruz. Sahne binasının her iki tarafındaki girişlerin üzerinde bulunan Yunanca ve Latince yazıtlar, sahne binasının Curtius Crispinus ve Curtius Auspicatus isimlerinde iki kardeş tarafından hizmete sokulduğunu anlatmaktadır.
1930 yılında Atatürk tarafından ziyaret edilen antik kent, Atatürk’ün isteği üzerine restore edilip, halka açılmıştır. 2014 yılına gelindiğinde ise kullanılan bir yapı olarak Aspendos yeniden restore edilmek üzere 9 ay kadar kapatıldı. Açıldığında ise basamaklar ve oturakların orjinal koyu gri yerine beyaz mermer kullanılarak restore edilmesi, mutfak mermeri benzetmeleri bir restorasyon faciası olarak nitelendirilse de Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Abdullah Kocapınar ile Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Başkanı Yrd. Doç. Dr. İbrahim Bakır (Mimar), Patara Kazı Başkanı Prof. Dr. Havva İşkan Işık (Arkeolog), Myra Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik (Arkeolog) ve Alman Arkeoloji Enstitüsü üyesi restoratör Dr. Martin Beckmann (Arkeolog), restorasyonu inceledi ve restorasyonun doğru yapıldığını, sadece yok olan taşların yerine dünya çapında restorasyonun anayasası olarak kabul edilen Venedik Tüzüğü’nde de belirtildiği gibi ’uyumlu ama farklı’ taşı seçmek için çalışıldığını, yoğun kullanılan taşların küçük bir parçasını açıldığında neredeyse aynı taşın kullanıldığını, bu taşların zaman içerisinde diğerleriyle aynı görüneceğini belirttiler. Yani aslında bir restorasyon faciası söz konusu bile değil.
ASPENDOS ANTİK KENTİ
Aspendos’un başlıca kalıntıları tiyatronun arkasında, akropolis’in yukarısındadır. Akropolis ilk çağda yunanistan ve anadolu'da kurulan, çevresi surlarla kuşatılmış, içinde saray, mahkeme, bazilika, kilise çarşı ve askeri garnizon bulunan bölümdür. Tiyatronun yanından başlayan bir patikadan ulaşılan akropolis’te karşılaşılan ilk yapı, 27X105 metre ölçülerindeki bazilikadır.
Aspendos bazilikası antik kente giriş yönünde sisi Yüzüklerin Efendisi filminde terk edilmiş kentleri gezer gibi hissettirmektedir. Her açıdan farklı ve güzel görünmekte ve içine girilebilmektedir. Bazilika, Romalılar tarafından icat edilen mimari bir yapıdır. Roma bazilikaları farklı amaçlar için kullanılırdı ancak bunların hepsi toplumla ilgili meseleler olurdu. Bu binalarda mahkemeler ve alışveriş pazarları kurulurdu. Bazilikanın planı, etrafı odalarla çevrili geniş bir merkezi salondan oluşur. Merkez salon, binanın diğer bölümlerinden yanlarındaki sütunlarla ayrılır ve çatısı daha yüksektir. Sağda ve solda küçük salonlar da bulunur.
Bazilikanın güneyinde, şehirdeki ticari, sosyal ve politik faaliyetlerin merkezi olan üç yanı evlerle çevrili agora vardır. Agora eski yunan kentlerindeki kent merkezleridir. Evler, kamu binaları, dükkanlarla çevrelenmiş toplanma alanı ve çarşıdır. Aynı zamanda şehir için yapılması gerekenler bu meydanda duyurulmaktadır.
Batıya doğru gidildiğinde, stoalar bulunur, stoa ise agoralarda bulunan sütunlu galerilerdir, duvarsız, açık koridor, revak olarak da tanımlanabilir. Stoanın arkasında hepsi bir sırada olan eşit büyüklükte 12 dükkan vardır. Agoranın kuzeyinde, bugün sadece ön duvarı ayakta duran nymphaeum (çeşme) vardır. Genişliği 32.5 metre ve yüksekliği 15 metre olan iki katlı bu cephenin arkasında alışılmadık planlı bir bina vardır.
Antik kentin doğusunda ise Aspendos stadyumu bulunmaktadır ancak bu stadyıö ne yazık ki günümüze harabe halinde ulaşmıştır. U şeklindeki stadyum 215 metre uzunluğunda ve 30 metre genişliğindedir. Antik dönemde spor faaliyetlerin yapıldığı stadyumun 8 bin izleyici aldığı tahmin edilmektedir.
ASPENDOS SU KEMERLERİ
Aspendos’un ayakta kalan ve bazı açılardan sizi yine Yüzüklerin Efendisi filminde br sahnede hissettirecek bir diğer kalıntısı da su kemerleridir. Kuzeydeki dağlardan şehre su getiren bir kilometre uzunluğundaki bu kemerler dizisi olağanüstü bir mühendislik becerisini ortaya koyar ve eski çağlardan günümüze kalan nadir örneklerdendir. Su, kaynağından 15 metre yüksekliğindeki kemerlerin üzerinde, oyulmuş taş bloklardan oluşan bir kanal aracılığıyla şehre getirilirdi. Su, kemerin bitim noktasının her iki tarafında bulunan 30 metre yüksekliğindeki su tankı olarak kullanılan kulelerde biriktirilir ve buralardan şehre dağıtılırdı.
Aspendos’ta bulunan bir yazıt, su kemerinin Tiberius Claudius Italicus tarafından yaptırıldığını ve şehrin hizmetine sunulduğunu anlatır. Mimari özellikleri ve yapılış teknikleri, su kemerinin MS. 2. yüzyılın ortalarına ait olduğunu göstermektedir.
TARİHİ ASPENDOS KÖPRÜSÜ
Aspendos antik kentine giderken sağ tarafta kalan antik köprü Köprüçay (Eurymedon) üzerinde bulunur. Tarihi Aspendos Köprüsünün uzunluğu 220 metre olup genişliği 3.5m ile 6.5m arasında değişmektedir. Kemer açıklıkları ise 5 metre ile 16 metre arasındadır. Köprü üzerinde yedi adet göz bulunmaktadır. Köprünün üzerinde 6 metre uzunluğunda bir kitabe bulunmaktadır. Aspendos Köprüsü 1996-1999 yıllarıyla 2003-2004 yıllarında da kapsamlı bir restorasyon ve sağlamlaştırma çalışmasına tabi tutuldu daha sonra da araç trafiğine kapatıldı.
İlk köprü MS 4. Yüzyılda Romalılar tarafından (Eurymedon Köprüsü) yapılmıştır. Bu köprünün şu andaki köprüden yaklaşık 4 metre daha yüksek ve heybetli olduğu anlaşılıyor. Bir depremle yıkıldığı düşünülen bu köprünün temelleri üzerinde Selçuklular döneminde, hatta tahminle Sultan Alaeddin Keykubad (1219–1237) tarafından yeni bir köprü inşa edilmiştir. Köprünün yapımında yakında bulunan Aspendos antik şehrinin yapılarına ait taşlar da kullanılmıştır. Halk arasında Köprüçay Köprüsü, Belkıs Köprüsü, Köprüpazar Köprüsü, Eski Köprü gibi değişik isimlerle de anılır.
.
Kaynakça: